Bir zamanlar uzak ve donmuş bir sınır olan Arktik, büyük küresel güçlerin çıkarlarının kesiştiği kritik bir jeopolitik arena olarak ortaya çıktı. Bölgenin stratejik önemi, engin, keşfedilmemiş doğal kaynakları, eriyen buzullar nedeniyle bir nakliye rotası olarak potansiyeli ve küresel iklim sistemlerindeki rolü aşikardır. Antarktika Antlaşma Sistemi’nin aksine kapsamlı bir antlaşma sisteminin olmaması, Arktik’i rekabet eden egemenlik iddialarına ve jeopolitik manevralara karşı savunmasızdır. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve giderek artan bir şekilde Çin, bu gelişen dramanın merkezi oyuncuları olurken, Finlandiya, Kanada ve İskandinav ülkeleri gibi daha küçük Arktik devletleri nüfuzlarını iddia etmek ve çıkarlarını güvence altına almak için çalışmaktadırlar.
Arktik: Jeopolitik Bir Sıcak Nokta
Arktik, yönetim yapısı bakımından Antarktika’dan temelde farkıvardır, Antarktika, askeri faaliyetleri yasaklayan ve kıtayı bilimsel araştırma alanı olarak belirleyen Antarktika Antlaşması Sistemi tarafından yönetilirken, Arktik’da benzer bir çerçeve yoktur. Bunun yerine, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) ve kuzey devletleri arasında iş birliği için bir forum olan konsey de dahil olmak üzere bir dizi uluslararası anlaşma tarafından yönetilmektedir. Ancak Arktik Konseyi’nin yetkisi askeri güvenliği hariç tutarak, jeopolitik gerginlikler arttıkça giderek daha sorunlu hale gelen bir boşluk bırakmaktadır.
En uzun Arktik kıyı şeridine sahip olan Rusya, stratejik olarak en iddialı olan ülkedir. Sovyet döneminden kalma üsleri yeniden açarak ve gelişmiş füze sistemleri konuşlandırarak bölgeyi militarize etmiştir. ABD, yanıt vermekte daha yavaş olsa da, son zamanlarda askeri varlığını ve Arktik yeteneklerine yaptığı yatırımı artırmış ve Rusya’nın eylemlerini çıkarlarına doğrudan bir meydan okuma olarak görmüştür. Bu arada, bir Arktik devleti olmasa da Çin kendisini “Arktik’e yakın” bir güç ilan etmesi ve bilimsel araştırma, altyapı yatırımı ve stratejik ortaklıklar yoluyla etkisini genişletmeye çalıştmaktadır. Çin’in Arktik’e olan ilgisi çok yönlüdür. Ekonomik olarak, bölgeyi bir enerji ve mineral kaynakları kaynağı ve Asya ile Avrupa arasındaki geçiş sürelerini azaltabilecek Kuzey Denizi Rotası üzerinden potansiyel bir nakliye rotası olarak görmektedir. Stratejik olarak, Arktik Çin’e güç yansıtma ve küresel bir lider olarak konumunu güvence altına alma fırsatları sunar ancak, Çin’in daha geniş Kuşak ve Yol Girişimi’nin bir parçası olan Kutup İpek Yolu girişimi, Arktik’i küresel altyapı ağına entegre etme politikası mevcuttur. Çin ayrıca etki kazanmak için gözlemci devlet olarak Arktik Konseyi’ne katılsada, eylemleri Arktik ülkeleri arasında Svalbard anlaşması çerçevesi boyutundadır. Antarktika’da Çin, uydu iletişimi ve uzay gözlemi için en uygun koşulları sunan kıtanın en yüksek noktası olan Dome Argus gibi stratejik yerlerde araştırma istasyonları kurması, bilimsel araştırmaları askeri güvenlik uygulamalarıyla birleştiren bu ikili kullanım yeteneği, Jeostratejik öneme sahiptir.
Finlandiya’nın Arktik Egemenliğini Şekillendirmedeki Rolü
Finlandiya, bir Arktik kıyı devleti olmasa da, Arktik yönetiminin geleceğini şekillendirmede kilit bir oyuncu olmuştur. Arktik Konseyi üyesi ve soğuk hava teknolojisi ve çevre biliminde önemli uzmanlığa sahip bir İskandinav ülkesi olarak Finlandiya, kendisini Arktik ve Arktik olmayan devletler arasında bir köprü stratejisi ile ilişkilendirir. Kanada, Danimarka, İzlanda, Norveç ve İsveç ile yeni bir savunma diyaloğu kurmak için son zamanlardaki görüşmelere katılımı, Arktik güvenliğine yönelik proaktif yaklaşımıbu köprü görevini daha çok pekiştirmiştir. Bölgedeki Rus ve Çin faaliyetleriyle ilgili endişelerden kaynaklanan bu girişim, Arktik devletleri arasında Arktik Konseyi çerçevesi dışında güvenlik konularında koordinasyon ihtiyacının giderek daha fazla kabul edildiğanlaşılmaktadır. Kanada Dışişleri Bakanı Mélanie Joly’nin bu endişeleri kabul etmesi, Arktik’teki güvenlik boşluğunun ele alınmasının aciliyetini vurgulamakatadır. Finlandiya’nın, bölgede kurallara dayalı bir düzene olan bağlılığını ve Rus ve Çin etkisini dengelemek için benzer staratejisi olan devletlerle işbirliği yapma arzusundadır. Bölgenin stratejik önemi, ABD’nin GPS’i, Çin’in BeiDou’su, Avrupa Birliği’nin Galileo’su ve Rusya’nın GLONASS’ı gibi küresel uydu navigasyon sistemlerindeki rolüyle daha da artmaktadır. Bu sistemler, etkili bir şekilde çalışmak için Antarktika da dahil olmak üzere kutup bölgelerindeki yer alıcılarına güvenilir. Görünüşte bilimsel ve sivil amaçlar için olsa da, bu teknolojilerin füze rehberliği ve gözetleme gibi açık askeri uygulamaları dönüşümü vardır.
İleriye Giden Yol: İşbirliği mi Çatışma mı?
Arktik’in geleceği, Arktik ve Arktik olmayan devletlerin rekabet eden çıkarları işbirlikçi yönetimle dengeleme yeteneğine bağlıdır. Kanada, Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç ve İsveç arasındaki son tartışmalar, Arktik Konseyi dışındaki güvenlik endişelerini ele almaya yönelik olumlu bir adımı temsil ediyor. Ancak, Rusya’nın bu görüşmelerden dışlanması, bölgede anlamlı bir iş birliğinin sağlanmasının uygulanabilirliği hakkında soruları gündeme getirmektedir. Arktik’in büyük güç çatışması olmasını önlemek için, Arktik devletleri mevcut yönetim çerçevelerini güçlendirmek için yeni mekanizmalar oluşturmay öngörmektedir. Bu, Arktik Konseyi’nin yetkisini askeri güvenliği de kapsayacak şekilde genişletmeyi veya Arktik savunma diyaloğu için ayrı bir forum oluşturmayı içerebilir.
Sonuç olarak
Arktik, geleceği ABD-Rusya rekabeti, Çin’in konumu ve Finlandiya gibi daha küçük Arktik devletlerinin nüfuzlarını ortaya koyma çabaları tarafından şekillendirilen bir kavşak noktasındadır. Kapsamlı bir antlaşma sisteminin yokluğu, bölgenin stratejik ve ekonomik önemiyle birleşince, rekabetin iş birliğini gölgeleme riski taşıdığı değişken bir ortam yaratmıştır. Kuzey kutbu ısınmaya devam ettikçe, riskler daha da artacaktır. Dünya devletleri için zorluk, bölgenin benzersiz ortamını koruyacak ve giderek istikrarı teşvik edecek şekilde bu manzarada iklim değişikliğine Birleşmiş milletler çerçevesinde çözüm bulunması yönünde olması kanaatindeyim. .
