Bir önceki yazımızda müminlerin kardeş olduğundan söz ederek bu kardeşlik ruhunu zedeleyen her türlü söz, fiil ve eylemin Kur’ân ve Sünnet’te yasaklandığından söz etmiştik. Bu istikamette müminin mümine, kin ve adavette bulunamayacağından, bir birlerine haset edemeyeceklerine de temas etmiştik. Bu yazımızda da kardeşliği bozan bir kısım olumsuz durumların yanında kardeşliği pekiştiren unsurlardan bahsedeceğiz.
Kardeşliği tehlikeye atan konulardan biri de bir ya da birkaç kişinin işlediği bir suçun genelleştirilmesidir. Şüphesiz ki toptancı zihniyet her zaman kişileri hataya yöneltir. Bir şehir ahalisinin, ya da bir esnaf grubunun tamamının iyi ya da kötü olduklarını söylemek ne kadar da yanlıştır. Birkaç kötü örnekten yola çıkarak bütün bir şehir halkının kötü olduğuna hükmetmek çok ama çok yanlıştır ve zulümdür. Farklı ırk, renk ve cinsiyetle alakalı olarak da aynı şeyler söylenebilir. Bundan dolayıdır ki kötülük sadece o kötülüğü yapan kişiye ait olduğunu bilerek, asla onun suçsuz olan ana, baba, sülale ve milletine teşmil edilmemelidir.
Konu ile alakalı Allahu Teala, Kur’an-ı Kerîm’inde şöyle buyurur: “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”(En’âm Sûresi, 6:164.) Bu âyette bir kişide bir sıfat kötü ise diğer iyi bazı sıfatlarının da kötü olmasını gerektirmez. Hakeza medeni hukukta da suçların şahsiliği ilkesi gereği kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz.Bir mü’minde bulunan câni bir sıfat yüzünden, diğermâsum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde olan adâvet ve kin bağlamak son derece büyük bir zulümdür.Özellikle de bir mü’minin kötü bir sıfatından dolayı onadarılıp, küsüp, o mü’minin akrabasına da düşmanlık etmek çok daha büyük bir zulümdür. Kur’ân işin bu yönüne dikkat çeker ve insanı büyük bir zalim olarak niteler. İlgili âyet şöyledir: “Muhakkak ki insan çok zalimdir.” (İbrahim Sûresi, 14:34) Madem Kur’ân-ı Hakîm böyle bir ikaz yapmaktadır, hakikat ve hikmetçe de mümin bir kardeşin sevilmeyen bir sıfatı yüzünden diğer sıfatlarını mahkum edercesine tenkit etmek, düşmanca tavır almak doğru değildir. Kişinin kendisini haklı muhalifini her daim haksız görmesi ve “Benim hakkım var” diyerek hep üste çıkmaya çalışması tek kelime ile zulümdür.
Müminler arasındaki düşmanlık ve kötü olan fenalıklar aslında, toprak gibi kesiftirler, katıdırlar. Bu yüzden başkasına bulaşmaması, geçmemesi ve yansımaması gerekir. Bir başkasının onu örnek alarak aynı ya da benzeri kötülüğü işlemesi ayrı bir durumdur. Tam tersi muhabbetin, sevginin nedenleri olan iyilikler, sevgi ve muhabbet gibi nurdur, bulaşır ve yansır. “Dostun dostu dosttur” atasözü bunun en güzel delilidir. Hem onun içindir ki, “Bir göz hatırı için çok gözler sevilir” sözü halkın dilinde dolaşır.
Nasıl ki bir müminin şahsi bir kusuru yüzünden ona düşmanlık doğru değildir aynı şekilde sevilmeyen bir adamın sevimli ve masum kardeşlerine ve akrabalarına düşmanlık beslemek de doğru değildir.
Müminler arasındaki ayrılık, gayrılık, dışlama ve ötekileştirme bir hastalıktır ve bunun tedavisi gerekir. Evet insanlık gereği, fıtrat icabı bazı anlaşmazlıklar olabilir ancak bunun tekfir noktasına getirilip, şiddete başvurulması asla doğru değildir. Gerçek kardeşliğin tahakkuku için yirmi ikinci mektupta yer alan olmazsa olmaz bir kısım prensiplerden söz edelim:
Birinci Prensip: Kişi mesleğini ve fikirlerini doğru bildiğivakit, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkı vardır. Fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkıyoktur. “Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise çirkinlikleri gösterir.” sırrınca, insafsız nazar ve düşkün fikir hakem olmamalı ve başkasının mesleğini batıl olmakla ile mahkûm etmemelidir.
İkinci Prensip: Müslümanın üzerine haktır ki, her söylediği hak olmalıdır. Fakat kişinin her hakkı söylemeye hakkı yoktur. Her dediği doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazan damara dokundurur, aksülâmel yapar.
Üçüncü Prensip: Düşmanlık yapmak istenirse, her şeyden önce kalpteki adâvete adâvet etmeli ve onun izalesine çalışılmalıdır. Hem en çok insana zarar veren nefse ve nefsin kötü istek arzularına düşmanlık etmeli ve ıslahına çalışılmalıdır. İnsandaki zararlı nefsin hatırı için mü’minlere düşmanlıktan kaçınılmalıdır. Eğer düşmanlık etmek istenilirse, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet etmelidir. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, düşmanlık daherşeyden evvel bizatihi kendisi adâvete lâyıktır.
Önemine binaen bu konuya diğer bir yazımızda devam edelim. Sonuç olarak bilelim ki müminler Allah ve Rasulütarafından kardeş ilan edilmiş ve kardeşliğe halel getirecek olan her türlü söz, fiil ve eylemden uzak durulması için gerekli uyarılarda bulunulmuştur. Her zamandan çok muhtaç olduğumuz birlik ve beraberliğimiz için uhuvvet ve kardeşliğimizi pekiştirecek olan gayreti göstermek hem dini hem de milli bir görevdir.