Farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan İstanbul’da, geçmişten günümüze kalan birçok tarihi eser yer alıyor. Kentte, yer üstündekilerin yanı sıra yer altında da birçok tarihi eser bulunuyor. Geçmiş dönemlerde, şehrin su ihtiyacını karşılamak için inşa edilen sarnıçlar da bu eserler arasında dikkati çekiyor.
Özellikle “eski İstanbul” olarak adlandırılan ve Edirnekapı’dan Sarayburnu’na kadar uzanan tarihi yarımadada çok sayıda sarnıç mevcut. Yerebatan Sarnıcı’nın yanı sıra Şerefiye Sarnıcı da ziyaret edilebilirken, bazı sarnıçlar turizme kazandırılacağı günü bekliyor.
Sarnıcın üstünde medrese yer alıyor
Fatih Camii’nin altındaki Karadeniz Medresesi Sarnıcı da gizli kalmış tarihi yapılardan biri. Bizans döneminde inşa edildiği düşünülen sarnıç, caminin Haliç tarafındaki bahçesinin alt kısmında yer alıyor. Geçmişte, bölgelin su ihtiyacını karşılamak için kullanılan sarnıcın üstünde medrese bulunuyor.
Şehirdeki birçok tarihi eserin bulunduğu Fatih ilçesinde yer alan gizli kalmış bu tarihi yapı görüntülendi.
Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü Sanat Eserleri ve Yapı İşleri Şube Müdürü Feyyaz Fidan, tarihsel süreçte birçok medeniyete ev sahipliği yapan İstanbul’un ve tarihi yarımadadaki Fatih’in çok katmanlı bir kültürel mirasa sahip olduğunu söyledi.
Bu kültürel mirasın yer üstünde olduğu gibi yer altında da göründüğünü dile getiren Fidan, “Fatih Camii avlusunun tam alt kotunda yer alan Karadeniz Medresesi Sarnıcı da bu açıdan en iyi örneklerden bir tanesi. Fatih Camii, İstanbul’un yedi tepesinden birinde bulunuyor. İstanbul’un fethinden önce burada Havariyyun Kilisesi bulunmaktaydı. Roma ve Bizans döneminde şehrin birçok noktasında, şehrin sularının depolanması için bu tip sarnıçlar yapılıyordu.” dedi.
Fidan, sarnıcın 51 metre uzunluğunda, 35 metre genişliğinde olduğunu ve 43 sütunla ayakta durduğunu aktardı.
“1851 tarihli bir belgede bu sarnıca rastlıyoruz”
Karadeniz Medresesi Sarnıcı’nın Çifte Baş Kurşunlu, Çifte Ayak Kurşunlu medreselerinden başlayarak Fatih Camii avlusunun kuzeybatısına doğru uzandığını anlatan Fidan, “1851 tarihli bir belgede bu sarnıca rastlıyoruz. Ancak 19. yüzyılda tarihlenen vakıf su yolları ve Pervititch haritalarında ayırt edici bir biçimde çizilmediğini görüyoruz. Bu da bize bu dönemde kullanılmadığını ifade ediyor.” diye konuştu.
Sarnıçla ilgili 1939’da mimar ve restoratör Ali Saim Ülgen ile yazar Halim Baki Kunter’in tespitlerinin olduğunu belirten Fidan, buna göre sarnıçta moloz ve ağaç köklerinin bulunduğunun, havasız ve kokulu vaziyette olduğunun yazıldığını aktardı.
Bir yanıt bırakın