İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin de içinde bulunduğu helikopter, kaza kırıma uğradı ve dağlık bir alana düştü.
Kazada İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi yaşamını yitirdi.
Reisi’nin yanı sıra aynı helikopterde bulunan Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Doğu Azerbaycan Valisi Malik Rahmeti ve Tebriz Cuma İmamı Muhammed Ali Al Haşim de hayatını kaybetti.
Tahran yönetiminin talebi üzerine Türkiye, arama kurtarma faaliyetlerinde Akıncı insansız hava aracını (İHA) görevlendirdi.
Nasıl bir prosedür işleyecek?
Bir cumhurbaşkanının görevde ölmesi durumunda, İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 131. maddesi, İran’daki tüm devlet meselelerinde son söz sahibi olan dini liderin onayıyla, Cumhurbaşkanı birinci yardımcısının görevi devralacağını söylüyor.
Zira İran’ın dini lideri Hamaney bu yöndeki kararını açıkladı. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından anayasanın ilgili maddesine göre Cumhurbaşkanlığı görevlerini, seçime kadar Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir’in yürüteceğini bildirdi.
Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı, meclis başkanı ve yargı başkanından oluşan konseyin en fazla 50 gün içinde ülkeyi yeni cumhurbaşkanı seçimine götürmesi gerekiyor.
Reisi 2021’de cumhurbaşkanı seçilmişti ve olağan takvime göre 2025’te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılması gerekiyordu.
Reisi’nin yerine geçici Cumhurbaşkanı olarak atanan Birinci Başkan Yardımcısı Muhammed Muhbir, Cumhurbaşkanlığı Seçimi tarihini 28 Haziran olarak açıkladı.
Dini Lider ile Cumhurbaşkanı arasındaki fark nedir?
Şii İslam teolojisinde Velayet-i Fakih olarak da bilinen Dini Lider, İran’daki nihai karar merciidir. Devletle ilgili tüm önemli kararların alınmasından sorumludur.
1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi sonrasında oluşturulan bir pozisyon olan Dini Lider aynı zamanda devletin başı ve başkomutandır.
İran’da cumhurbaşkanı, ülkenin yürütme organının başıdır ve her dört yılda bir, yakından incelenen bir seçim süreciyle seçilir.
Cumhurbaşkanı kişisel gücü ve Velayet-i Fakih ile ilişkilerine bağlı olarak devlet politikası ve ekonomi üzerinde nüfuz sahibi olabilir.
Reisi, Ali Hamaney’den sonraki Dini Lider tartışmalarının neresindeydi?
Reisi’nin ölümünün gündeme getirdiği en büyük sorulardan biri, onun yokluğunun, Dini Lider olarak Hamaney’in yerini kimin alacağı konusunda yapılacak mücadelenin nasıl seyredeceği hakkındaydı.
Hamaney’in yaşı ilerledikçe bu konu akademisyenleri, yetkilileri ve analistleri meşgul eden bir konu haline geldi.
Öyle ki, İran’daki siyasi yapı nedeniyle Dini Lider Hamaney’in yerine kimin geçeceği tartışması açıktan yapılamıyor. Ancak siyaset kurumuna yakın analistler, yetkililer ve akademisyenler bir süredir hem Reisi hem de Hamaney’in oğlu Mücteba Hamaney’i en iyi adaylar olarak görüyorlardı.
Analistler, Reisi’nin ölümünün dini liderliğe giden yolda Mücteba Hamaney’in yolunu daha açık hale getirdiğini değerlendiriyor.
Hakkı Uygun da bu görüşe katılıyor ve şöyle diyor:
“İbrahim Reisi’nin tamamen sahneden çıkmasıyla devrim lideri Ali Hamaney’in oğlu Mücteba Hameney’in babasının yerine geçme şansı oldukça yükseldi. Bu doğrultuda kendisinin önemli bir müttefiki olan mevcut Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf’ın 50 gün içinde yapılacak seçimde Cumhurbaşkanı olma şansı artmış oldu. Yönetimin tek tipleşmesiyle Hamaney sonrası geçiş senaryoları daha bir suhulet içinde gerçekleşmiş olur.”
Ancak uzmanlar Mücteba Hamaney’in önündeki yolun dikensiz olmadığı konusunda hem fikir. Zira, Şah döneminden kalan miras, yani yönetimin babadan oğula geçmesi, hala büyük bir endişe kaynağı. 1979 İslam Devrimi’nin liderleri, devirdikleri monarşiye benzeyen her türlü sisteme şiddetle karşıydı.
Reisi’nin ölümünün İran’ın bölge politikaları üzerinde bir etkisi olur mu?
İran’da dış politika ve nükleer program da dahil olmak üzere tüm devlet meselelerinde son sözü söyleyen kişi, cumhurbaşkanı değil, dini liderdir. Reisi’nin ardından İran İslam Cumhuriyeti’nin genel politikalarında önemli değişiklikler beklenmiyor.
Hakkı Uygur ise bu durumu iki şekilde değerlendiriyor. Buna göre, eğer bu olay bir kazaysa, İran’ın bilinen iç ve dış politikaları devam eder ki zaten İran’da temel siyasetlerin belirlenmesi anayasa tarafından Cumhurbaşkanının değil, Devrim Liderinin uhdesine verilmiştir.
Uygur’un ikinci değerlendirmesi ise helikopter kazasının bir sabotajla düşürülmesi üzerine dayanıyor. Uygur bunu şöyle açıklıyor:
“Eğer ortada bir sabotaj varsa bile bu durum büyük ihtimalle açıklanmayacağından yine bölgesel gelişmeleri çok fazla etkilemeyebilir. Ancak 7 Ekim sonrası zaten son derece gergin ve kırılgan olan bölgesel dengeler içinde İran da İsrail’e ağırlaştırılmış bir cevap vermeye kalkarsa ülke içinde ya da üçüncü bir ülkede İsrail hedeflerine karşı çok farklı bir eylem görebiliriz. Ancak burada da temel husus bu eylemin de inkar edilebilir mahiyette olması gerektiğidir. Yine de en azından şu an için sabotaj ihtimaline dair henüz herhangi bir belirti veya işaret olmadığının altının çizilmesi gerekiyor.”
Bir yanıt bırakın